Haberler

Sağlık alanındaki bazı kanunlar hakkındaki değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi ile ilgili basın açıklaması yapıldı

Sağlık alanındaki bazı kanunlar hakkında değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi hakkında Aydın Emek ve Demokrasi Platformu tarafından basın açıklaması yapıldı.Basın açıklamasının ardından Aydın Tabip Odası Başkanı Dr. Hakan KARAGÖZLÜ tarafından Hekimlik Andı okundu.

BASINA VE KAMUOYUNA

Değerli Basın Emekçileri!

Demokrasinin olmadığı bir ülkede, emekçilerin haklarından, hukuktan bahsedilemeyeceği bir gerçektir.

OHAL ilan edilirken amaç , “Anayasal düzenin, milli iradenin, hukuk devletinin, demokrasinin, temel hak ve hürriyetlerin korunması” olarak ifade edildi. Oysa ortada ne Anayasal düzen ne milli irade ne hukuk devleti ne demokrasi ne de temel hak ve hürriyetler kaldı.

OHAL; “Olağan hukukun tamamen terk edilmesi”, “Uluslararası Sözleşmeler ve Anayasanın kasten ihlal edilmesi” “Anayasa Mahkemesi Denetiminin Geçersizleştirilmesi” “KHK’ler dışında herhangi bir normun geçerli olmaması” şeklinde uygulanmaktadır. Bu dönemde “herhangi bir hukukilik ilkesi esas alınmadan” en temel insan hakları ihlal edilmiş, yüz binden fazla kamu emekçisi işinden atılmış veya açığa alınmış, milyonlarca insanın yaşamı zorluklarla, işsizlikle baş başa bırakılmış, binlerce kurum ve kuruluş kapatılmıştır. Darbe girişimi ve OHAL kapsamı ile ilgisi olmayan onlarca başlık KHK’ler ile düzenlenmiştir.
İhraçlar, açığa almalar, gözaltı ve tutuklamalar, sürgünler, baskının bin bir türü alıp başını yürümüştür.

 

OHAL, Anayasal düzlemde teminat altına alınmış birçok temel hakkın Anayasa 15/2. maddesi ihlal edilerek süresiz ve orantısız bir şekilde çiğnenmesi durumuna dönüşmüştür. Bu kapsamda “terör örgütleri ile irtibatlı ya da milli güvenliğe tehdit”kavramlarının yasal hiçbir yargı merciinin denetiminden geçmeksizin siyasal iktidar tarafından oluşturulacak komisyonun takdirine bırakılması hukukun bir bütünlüklü bir şekilde askıya alındığının en büyük ispatıdır. Bir kamu görevlisinin hiçbir adil soruşturma geçirmeden, savunma hakkı verilmeden ve sadece OHAL süresince değil ömür boyu meslekten ihracı düzenlemesi hukuken bir OHAL düzenlemesi olamaz. AİHM içtihatları ve Venedik Komisyonu Raporlarında da değinildiği üzere, OHAL süresi sınırları aşılarak orantılılık (alınacak tedbirlerin amaçla ve araçla ölçülü bir oran içerisinde olması), etkililik (tedbirin kendisi), Anayasallık(Anayasal düzenin işletilmesi), hukuk devleti (temel ilkelerin korunması),temel haklar, demokrasi(seçilen organlarla birlikte karar alma ve denetleme) ilkeleri ihlal ederek tesis edilecek kalıcı bir tedbir Avrupa Konseyi standartlarına açık bir şekilde aykırılık teşkil etmektedir.

AKP Hükümeti, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde OHAL kapsamında yayınladığı 672 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kendisine muhalif olarak gördüğü tüm kamu emekçilerine karşı

adeta savaş başlattığını ilan etmiştir. KHK’ler, 15 Temmuz darbe “girişiminin” tüm hukuksuzluklara kılıf olarak kullanılacağını çok daha güçlü şekilde açığa çıkarmıştır. Türkiye

20 Temmuz 2016 tarihinden beri olağanüstü hâl (OHÂL) koşulları altında yönetilmektedir.

Özelleştirmeler, sözleşmeli çalışmanın yaygınlaştırılması, güvencesiz çalıştırma, taşeronlaştırma gibi neo liberal politikalarla kamu hizmetlerini piyasaya açarak kamuyu şirket, kamu emekçilerini köle, vatandaşlarımızı müşteri haline getirmeye çalışan AKP 15 Temmuz darbe girişimini olanağa çevirerek saldırılarda zirve yapmıştır. Siyasal iktidar, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra, birçok siyasi ve iktisadi faşizan yönelime girmiştir. AKP KHK’lar ile de yaşamın her alanını piyasacı, gerici, mezhepçi, cinsiyetçi temelde yeniden dizayn etmektedir. KHK’lar ile sadece muhalif kesimlerin tasfiyesi değil özgürlükçü, barışçıl, bilimsel düşünce de tümüyle tasfiye edilerek yerine gerici, faşizan, tekçi düşünce ve ideoloji hâkim kılınmak istenmektedir. Bu kapsamda darbe girişimi bahanesiyle tüm kamu emekçilerine yönelik baskı, yıldırma, açığa alma, ihraç etme şeklinde açıkça hukuka aykırı bir sistematik saldırı bulunmaktadır. Hiçbir şekilde darbeyle, darbe girişimiyle, şiddetle bağı hukuken ortaya konulmamış on binlerce kamu emekçisi tüm hukuk ilkeleri ihlal edilerek “siyasi tasarrufla” işten atılmıştır. İhraç edilenlerin; aile/sosyal ilişkileri, ruhsal, sağlıksal, ekonomik durumları bozulmaktadır. Tespit edilebilen intihar ve intihar girişimleri, boşanma vakaları, psikolojik tedavi ihtiyaç talepleri günden güne artış göstermiştir. İhraç edilen yüzbinlerce insan ve milyonlara varan aileleri ile birlikte ayrımcılığa, sosyal dışlanmaya ve yoksullaşmaya maruz bırakılmıştır. AKP, uluslararası sözleşmelere (Avrupa İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine, İLO Sözleşmelerine, Avrupa Sosyal Şartına) Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına, 657 Sayılı Devlet Memurları Yasasına ve 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasasına açıkça aykırı davranmaktadır.

 

Bu dönemde “herhangi bir hukukilik ilkesi esas alınmadan” en temel insan hakları ihlal edilmiş, yüz binden fazla kamu emekçisi işinden atılmış veya açığa alınmış, milyonlarca insanın yaşamı zorluklarla, işsizlikle baş başa bırakılmış, binlerce kurum ve kuruluş kapatılmıştır. Ülkemizin üniversiteleri, medya kuruluşları, yerel yönetimleri ve bütün kamu kurum ve kuruluşları kısıtlanmış ve hizmet alanı daraltılmıştır.

Sağlık ve sosyal hizmetler işkoluna dönük de bu güvencesiz çalıştırma piyasacı yönde değiştirmeye dönük müdahalelerin tarihi 1980’lere kadar gidiyor. Birçok iktidar bu değişime talip oldu. Bizlerin direnişi itirazı bunu geriletti, engelledi, yavaşlattı. Ama 2002 yılı itibarıyla AKP tek başına iktidar olmasının da verdiği bir güçle aslında bu sağlık alanındaki değişim ve dönüşümün taşeronluğunu üstlendi ve bugüne kadar kendi cephesinden bu değişimi yürütmeye devam ediyor. İktidar cephesinden. sermaye cephesinden baktığımızda yoğun harcamalar nedeniyle devletin sırtında bir kambur olarak tanımlanıyor sağlık ve sosyal hizmet alanı. Ve bunun mutlaka değiştirilmesi gerekiyor. Küreselleşmeye göre buradaki çözüm elbette ki reform. AKP iktidarının da reformdan anladığı ve uygulamaya koyduğu sağlıkta dönüşüm programı bizlerin ısrarla sağlıkta yıkım diye mücadele yürüttüğümüz bir program. Sağlıkta dönüşüm projesiyle birlikte bugüne kadar da bir finansmanını değiştirip GSS’ye geçti. Bugün elbette ki bu da yetmiyor. Katkı katılım alıyor özel sigorta teşviki yapıyor, cepten ödemeler artıyor. Bunun yanı sıra sağlık çalışanlarında güvenceli istihdam yerine sözleşmeyi esas aldı. Koruyucu hekimlik yerine aile hekimliğini uygulamaya koydu. İkinci ve üçüncü basamakta hastaneleri işletmeye çevirdi, özelleştirdi. Bugün en son noktası olarak şehir hastaneleri aracılığıyla yap işlet devret modeliyle bir sonraki aşamaya geldi. Sağlık Bakanlığının bütün işlevi, işleyişi değişti. Bu dönüşümün temel felsefesi piyasa koşullarına göre sağlık alanı yeniden dizayn ediliyor ve hala devam ediyor. Sağlık kuruluşları, özel sağlık kuruluşlarının, ilaç şirketlerinin insafına ve inisiyatifine bırakıldı. Hastalar müşteri olarak tariflendi ve piyasa merkezli bir model geliştirildi. İş güvencesi, yaşam güvencesi, ücret güvencesi ortadan kaldırıldı. Sağlık hak olmaktan çıkarıldı. Parası olanın parası yettiği kadar sağlık hizmeti alabileceği bir nesneye dönüştürüldü. Sağlık bugün bu haliyle de zaten bir tıkanmanın, krizin ve kaosun içindedir.

 

Değerli Basın Emekçileri!

 

Sağlıkla krizin ve kaosun yaşandığı bir dönemde, siyasi iktidar 30.10.2018 tarihinde 6 milletvekili imzası ile Adalet ve Kalkınma Partisi TBMM Grup Başkanlığı tarafından TBMM Başkanlığına 43 Maddeden oluşan bir “Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” teklifi verilmiştir.
Bu teklif hazırlanırken herhangi hekim ve diğer sağlık meslek örgütlerinden görüş alınmamıştır. Bu nedenle, yıllardır beklenen bir düzenleme hayal kırıklığı yaratmış; daha da önemlisi sorunların kökenine yönelik çözümler önermediği gibi sağlık ortamı için yeni riskleri de beraberinde getirmiştir.
Sağlıkta şiddetin çözümü ile ilgili olarak teklifin 24. maddesi sağlık personeline yönelik kasten suç işleyenlerin polis tarafından yakalanması ile başlayan cezai hükümleri tanımlamaktadır. Bu hükümler, esasen kolluğun ve Cumhuriyet Savcılığının zaten yapması gereken görevler içinde tanımlanmıştır. Teklifte yer alan düzenleme, sorunun özüne yani suçun önlenmesine yönelik bir içeriğe sahip değildir. Oysa, Türk Tabipleri Birliğinin dünya örneklerini de dikkate alarak 2009 yılında hazırlayıp defalarca belirttiği ve yasalaşması için önerdiği şekilde bir suç ve ceza maddesine ihtiyaç bulunmaktadır. Her ne kadar kamuoyuna “Sağlıkta Şiddet Yasası” olarak sunulmaya çalışılsa da, AKP milletvekillerince “Torba Yasa” olarak TBMM’ye sunulmuş olan Teklifin 24. Maddesinde yer alan düzenlemenin Türk Tabipleri Birliği’nin ısrarla önerdiği “Sağlıkta Şiddet Yasası Teklifi” ile hiçbir ilgisi yoktur. Türk Tabipleri Birliği, verdiği yasa teklifi ile sağlık hizmetinden kaynaklanan nedenlerle cebir, şiddet veya tehdit kullanan kişilerin iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılmasını, sağlık hizmeti kesintiye uğramış ise belirlenen cezanın %50 oranında artırılmasını, verilen cezalarda hükmün açıklanmasının geriye bırakılmamasını ve bu cezaların adlî para cezasına çevrilmemesini istemişti. Bu haliyle, etkisiz bir düzenlemenin teklif edilmesi, hekimlerin, sağlıkçıların canının, toplumun sağlığının sorunlarına deva olamayacağı açıktır.
Teklifin 4. Maddesi OHAL uygulamaları ile kamu görevinden çıkarılan/çıkarılabilecek veya güvenlik soruşturması sonucuna göre atanması uygun bulunmayan/bulunmayacak hekim ve diş hekimlerini doğrudan, bütün hekimleri ise dolaylı olarak ilgilendirmektedir. Bu madde ile maddede tarif edilen kapsamdaki hekimlerin hekim olarak çalışma olanağı kalmamıştır. Haklarında, meslek icrasının yasaklanmasını gerektiren bir suçtan dolayı mahkemeler tarafından verilmiş bir ceza olmayan hekimlerin, mesleklerini icra etme haklarının belirli süreyle tümüyle ortadan kaldırılması, devamında da çok güçleştirilmesi, hekimlik faaliyetinin ayrılmaz parçası olan tıbbi rapor düzenlenmesi yetkisinin tümüyle ortadan kaldırılması ağır bir biçimde hukuka aykırıdır; hekimlerin, çocuklarının, ailelerinin işsizliğe, açlığa mahkûm edilmesi, toplumun onların üreteceği sağlık hizmetinden yoksun bırakılmasıdır. Hukuken ve vicdanen kabul edilemez bir durumdur. Bu teklif yasalaşırsa kişilerin bu meslekleri kamuda ve hatta özelde icra edip edemeyeceğine, gerekçeleri belirtilmeyen, herhangi bir kanıta dayanmayan “Güvenlik soruşturmalarını” yazan kişiler karar verecektir. Bu yaklaşım en temel “vatandaşlık hakkının” ihlalidir.
Bu madde ile kimi görevlilerin kişisel yorumuna dayalı olarak kamu görevinden ihraç edilen ya da güvenlik soruşturması olumsuz bulunan/bulunabilecek her hekim teklifteki tehdit ile karşı karşıya bırakılmıştır. İki yıldır yaşandığı üzere haksız ve hukuka aykırı olarak işsiz bırakılan hekimler, nitelikli emekleri nedeniyle ucuz iş gücü olarak gayri resmi çalıştırılma ve emek sömürüsüne maruz bırakılırken diğer hekimlerin ücretleri, özlük hakları da bu durum kullanılarak aşındırılmaktadır.
Teklifin 11. ve 21. Maddeleri ile Meslek Örgütlerinin İşlevsiz Kılınması hedeflenmektedir. Hekim ve diş hekimlerinin kamu görev dışında birden fazla işyerinde çalıştırılmaları/çalışmaları   halinde; bu tür çalışmaların sağlık hizmetlerine ve sağlık hizmet ortamına etkilerinin odalar tarafından değerlendirilmesine ilişkin kuralların kaldırılması teklif edilmektedir. 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Yasasının ve 3224 sayılı Türk Diş Hekimleri Birliği Yasasında yer alan bu hükümler; bir yandan halkın eriştiği sağlık hizmetinin niteliğinin korunması, diğer yandan hekim ve diş hekimlerinin sınırsız çalıştırılmalarının önüne geçerek çalışanların sağlığının korunmasını amaçlamaktadır. Hekim ve diş hekimlerini, zincir sağlık kuruluşlarında daha çok çalıştırmak isteyen işverenlerin, oda değerlendirmelerinin kaldırılması taleplerinin hayata geçirilmesi kamu yararı aykırıdır. Düzenleme Anayasa’nın 2 ve 135. Maddelerine aykırıdır.
Teklifte Sağlık Bilimleri Üniversitesi Mütevelli Heyeti ve Birlikte Kullanıma ilişkin 20 ve 23. Maddeler, Anayasanın 130. Maddesi uyarınca öğretim üyelerinin her türlü özlük hakkının, yetki ve sorumluluklarının Kanun ile düzenleneceği kuralına aykırıdır. Yanı sıra,  öğretim üyelerinin işlevlerini yerine getirilebilmesinin zeminini tarif eden akademik kurulların oluşumu, kurullara ve işleyişe katılıma dair 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda yer alan kuralların bütünüyle örtülü bir biçimde ortadan kaldırılması sonucunu doğurmaktadır. Öğretim üyelerinin, öğretim elemanlarının üniversite personelinin iş güvencesinin, akademik çalışma ortamının, tıp ve tıpta uzmanlık eğitiminin tahrip edildiği bir teklif söz konusudur.
Bütününde büyük sorunlar içeren Teklif bu haliyle kabul edilemez. Çünkü teklifin anlayışında bir sorun bulunmaktadır. Aslında böyle bir anlayış kabul edilemez. TBMM Sağlık Komisyonunda görüşülmekte olan taslak geri çekilmeli yerine hekimlerin ve toplumun taleplerine uygun, hukuku esas alan yasa maddeleri içeren yeni bir teklif getirilmelidir.
Hekimler olarak, Hipokrat’tan bu yana karşısındakinin “kimliğini, dilini, dinini, cinsiyetini, toplumsal konumunu” sorgulamadan ve ayrım yapmadan sağlık hizmeti sunmakla yükümlüyüz. Görevimizi bu anlayışla yerine getiriyoruz. Mesleğimizi icra ederken hiçbir erk tarafından ayrımcılığa tabi tutulmak ve mağdur edilmek istemiyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni bin bir emekle kazanılmış hekimlik mesleğinin icrasını değil sağlıkta şiddeti durduracak somut maddeler içeren yasalar çıkarmaya davet ediyoruz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.               09.11.2018

 

 

 

AYDIN EMEK VE DEMOKRASİ PLATFORMU

Dünya Tabipler Birliği Cenevre Bildirgesi

HEKİMLİK ANDI

Hekimlik mesleğinin bir üyesi olarak;

Yaşamımı insanlığın hizmetine adayacağıma,

Hastamın sağlığına ve esenliğine her zaman öncelik vereceğime,

Hastamın özerkliğine ve onuruna saygı göstereceğime,

İnsan yaşamına en üst düzeyde saygı göstereceğime,

Görevimle hastam arasına; yaş, hastalık ya da engellilik, inanç, etnik köken, cinsiyet, milliyet,
politik düşünce, ırk, cinsel yönelim, toplumsal konum ya da başka herhangi bir özelliğin
girmesine izin vermeyeceğime,

Hastamın bana açtığı sırları, yaşamını yitirdikten sonra bile gizli tutacağıma,

Mesleğimi vicdanımla, onurumla ve iyi hekimlik ilkelerini gözeterek uygulayacağıma,

Hekimlik mesleğinin onurunu ve saygın geleneklerini bütün gücümle koruyup geliştireceğime,

Mesleğimi bana öğretenlere, meslektaşlarıma ve öğrencilerime hak ettikleri saygıyı ve
minnettarlığı göstereceğime,

Tıbbi bilgimi hastaların yararı ve sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi için paylaşacağıma,

Hizmeti en yüksek düzeyde sunabilmek için kendi sağlığımı, esenliğimi ve mesleki yetkinliğimi
korumaya dikkat edeceğime,

Tehdit ediliyor olsam bile, tıbbi bilgimi, insan haklarını ve bireysel özgürlükleri çiğnemek için
kullanmayacağıma,

Kararlılıkla, özgürce ve onurum üzerine,

Ant içerim.